Günümüzde insanların genelde karamsar olduklarını, mutsuzluk içinde yaşamlarını sürdürdüklerini görmekteyiz. Ekonomik çıkmazların arttığı, sorunların dağ gibi büyüdüğü zamanımızda gerçi gülümsemek hakikaten zordur. Bize düşen görev çabalamayı ve yüzümüzden tebessümü hiçbir zaman elden bırakmamaktır. Bir şeyleri başarmanın yolu olumlu, dostça, paylaşımcı düşünceden, uygulamadan geçer. Güzel düşünme, güzel sonuçları ortaya çıkarır. Bu konuyla ilgili kişisel gelişim kitaplarının çoğunda anlatılan bir hikâye vardır.
Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri hayat, sevgi ve evlilik üzerine konuşurken şunları söylüyor:
"İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş.
Kurtlardan biri; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibiri, kendine acımayı, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, üstünlük taslamayı ve benciliği temsil ediyor.
Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor."
Gençlerden biri "hangi kurt kazanacak?" diye soruyor ve yaşlı adam kısaca cevap veriyor:
"Beslediğiniz"
Bu örnek, güzel ve kötü düşüncelere sahip olmanın, kişinin hayatı kavrama anlayışında yattığını göstermektedir. Duygular ve düşünceler küçük virüsler gibidir, hızlı bir şekilde çoğalırlar. Olumlu bir şekilde düşündüğünüzde, bu duygular hızla sizi sarar. Olumsuz düşüncede ise, ayni hızlılıkta sizi karamsarlığa iter. Olayları değerlendirmek, buna göre tavır koymak sizin düşünce yapınıza, olayları algılamanıza bağlıdır. Yaptığımız mesleğimizde olsun, sevdiğimiz hobilerde, spor faaliyetlerimizde hep olumlu düşürsek hem başarı, hem mutluluk bizimle olur. Kendi aralarında futbol oynayan çocuklara, maçın skorunu sorun. Mağlup durumda olan sporculardan birine sorduğunuzda, tebessüm ederek skor olarak geride olduklarını, fakat daha galibiyet için yeteli zamanları olduğunu anlatabilir. Bu güzel düşünce adına, mücadele etmek adına, istenilen bir cevaptır. Bazıları ise asık suratla, karamsarlığa kapılmış bir vaziyette daha baştan fark yediklerini, galibiyet için hiç şansları olmadığını anlatabilir. Buda karamsar düşünce adına pek arzu edilmeyen bir durumdur. Kişi daha olayın başında, teslim olmuş, mücadeleci ruhunu kaybetmiştir.
Evimizde veya çevremizde büyük bir zevkle beslediğimiz Japon balıklarının ilginç hikâyesi vardır. Genelde akvaryumlarda gördüğümüz o renkli küçük balıklar. İşte o küçük Japon balıklarını akvaryumdan, okyanusa koydunuz zaman boyları bir, bir buçuk metreye kadar uzayabiliyormuş. Japon balıkların boyları bulundukları alana göre uzar.
İşte bizim düşüncelerimizde, yaşamımızdaki çevremizin ve kendimizin koyduğu sınırlar kadar gelişir ve ancak bu kadar büyüyebilir.
Sınırlarımızı ne kadar geniş tutarsak ve aslında yapabileceğimizden daha fazlasını yapabileceğimize inanırsak, işte bunu başarabiliriz. Ama biz maalesef hayatta karşılaştığımız birçok zorluğu mücadele vermeden kabulleniyoruz ve gerçeğimiz yapıyoruz. Bu gerçeğimizle de yaşamaya devam ediyoruz. Nedense birçoğumuz karşılaştığımız zorluklar karşısında hemen pes ediyor, kendimize ve etrafımızdaki kişilere olumsuz bir yaşam biçimi sunuyoruz.
Ahmet Güdücüoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder